Boşanma Davası, Boşanma Sebepleri, Anlaşmalı Boşanma Davası

Boşanma Davası ve Boşanma Sebepleri

Boşanma Sebepleri ve Boşanma Davası

Evlilik birliğinin, Medeni Kanunda sayılan sebeplerle, mahkeme kararıyla sona erdirilmesine boşanma denir.

Boşanma davası açmaya hakkı olan eş; dilerse boşanma, dilerse ayrılık isteyebilir.

Boşanma nedenleri genel ve özel boşanma nedenleri olarak iki grupta toplanmaktadır.

Genel boşanma nedeni, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasıdır (Medeni Kanun madde 166).

Özel boşanma nedenleri ise şunlardır:

  • zina (Medeni Kanun madde 161),
  • hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış (Medeni Kanun madde 162),
  • suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (Medeni Kanun madde 163),
  • terk (Medeni Kanun madde 164),
  • akıl hastalığı (Medeni Kanun madde 165).

Boşanma nedenleri, etkilerine göre mutlak ve nisbi olarak ikiye ayrılmaktadır.

Mutlak boşanma sebeplerinin varlığı halinde; Boşanma kararı verilebilmesi için bu nedenlerin gerçekleştiğinin ispatlanması yeterlidir, yani bu olayların gerçekleşmesinin evlilik birliğini temelinden sarstığının ispatı gerekmez. Mutlak boşanma sebepleri, şunlardır:

  • terk,
  • zina,
  • anlaşmalı boşanma,
  • eylemli ayrılık,
  • hayata kast,
  • pek kötü veya onur kırıcı davranış.

Nisbi boşanma sebeplerinin varlığının iddia edildiği durumlarda, bu sebebin gerçekleştiğinin ispat edilmesinin yanında evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının ispatı gereklidir. Nisbi boşanma sebepleri, şunlardır:

  • suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme,
  • akıl hastalığı,
  • evlilik birliğinin temelinden sarsılması

 

Boşanma Davasında Yargılama Usulü

Boşanma davası yargılaması, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir:

  • Hakim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.
  • Hakim, bu olgular hakkında gerek re’sen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.
  • Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları, hakimi bağlamaz.
  • Hakim, kanıtları serbestçe takdir eder.
  • Boşanma veya ayrılığın fer’î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hakim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.
  • Hakim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

 

Boşanma ve Ayrılık Davalarında Yetkili Mahkeme

Boşanma ve ayrılık davalarında yetkili mahkeme; eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesi veya davadan önce son altı aydan beri eşlerin birlikte oturduğu yer mahkemesidir. Yetkili mahkemelerden birini seçme hakkı davacıya aittir.

Boşanma davasında yetki, kesin yetki olmadığından, yetki itirazı olmadığı sürece mahkeme tarafından yetkili olup olmadığı hususu değerlendirilmez. Davalı tarafından süresinde ve usulüne uygun olarak yapılmış bir yetki itirazı varsa, mahkeme yetkili olup olmadığını değerlendirilecektir.

Medeni Kanunda Boşanma Sebepleri

Yazının başında bahsi geçen boşanma nedenleri, aşağıda ilgili başlıklar altında detaylı olarak anlatılmıştır.

Zina

Eşlerden biri, eşinden başka biriyle cinsel ilişkiye girerse yani zina yaparsa, diğer eş boşanma davası açabilir. Cinsel ilişkiye girilmeden öpmek gibi davranışlar sergilenmesi zina olarak kabul edilmemektedir, ancak bu tür davranışlar eşlerin güvenini sarsması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak boşanma davası açılabilecektir. Zina nedenine dayanarak dava açan davacının iddiasını ispat yükümlülüğü vardır.

Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her durumda zina eyleminin üzerinden beş yıl geçince, dava hakkı düşer. Birden çok zina eylemi varsa, son zinadan itibaren süre işlemeye başlayacaktır. Açık olarak ya da örtülü olarak affeden tarafın dava hakkı yoktur. Süreler hak düşürücüdür ve hakim tarafından re’sen gözetilir.

Zina, mutlak bir boşanma nedenidir. Boşanma kararı verilebilmesi için zinanın gerçekleştiğinin ispatlanması yeterlidir, yani zinanın evlilik birliğini temelinden sarstığının ispatı gerekmez.

Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış

Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle, boşanma davası açabilir.

Hayata kast nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için, eşlerden birinin diğer eşi öldürmek amacıyla eyleme başlamış olması gerekmektedir. Bu eylemi bizzat kendisi yapabileceği gibi başka birini kullanarak da amacına ulaşmaya çalışmış olması mümkündür.

Eşlerden birinin diğerini öldürme ile tehdit etmesi bu sebebe dayanmak için yeterli değildir, ancak bu durumda tehdit edilen eş evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı olarak boşanma davası açabilir.

Pek kötü ve onur kırıcı davranış; hayata kast dışında kalan eşlerden birinin diğerine eziyet çektirmeye yönelik davranışlarıdır. Acımasızca dövmek, cinsel ilişkiye zorlamak gibi davranışlar pek kötü ve onur kırıcı davranışlara örnek olarak sayılabilir.

Pek kötü ve onur kırıcı davranış, mutlak bir boşanma sebebi olduğundan, bu boşanma nedeninin varlığının ispatı boşanma kararı vermek için yeterlidir, ayrıca evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının ispatı gerekli değildir.

Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her durumda bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçince, dava hakkı düşer. Bu süreler hak düşürücü süreler olduğundan hakim tarafından her aşamada re’sen gözetilmesi gereklidir. Pek kötü ve onur kırıcı davranışı, açık veya örtülü bir biçimde affeden tarafın dava hakkı yoktur.

Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme

Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, diğer eş her zaman boşanma davası açabilir.

Bu boşanma nedeni nisbi bir boşanma nedeni olduğundan, davacının hem bu boşanma nedeninin varlığını ispat etmesi gerekmekte hem de evlilik birliğinin sarsıldığını ispatlaması gerekmektedir.

Hırsızlık, cinsel saldırı, dolandırıcılık, rüşvet gibi suçlar küçük düşürücü suça örnek olarak verilebilir. Bu nedene dayalı olarak karar verebilmek için aile mahkemesi hakiminin, ceza davasının sonucu beklemesi gerekir.

Haysiyetsiz hayat sürmenin neler olduğu toplumdan topluma ve zamana göre değişebilmektedir. Uyuşturucu bağımlılığı, alkol bağımlılığı gibi davranışlar haysiyetsiz hayat sürme olarak değerlendirilebilir.

Terk

Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde, ayrılık en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hakim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir.

Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de, terk etmiş sayılır. Şiddet gördüğü için evi terk eden eş “terk edilen” eş, şiddet uygulayan da “terk eden” eş konumunda olacaktır. Bu durumda şiddet uygulayarak evin terkine neden olan eş, terke dayalı boşanma davası açamayacaktır.

Eğitim, iş gezisi, tutukluluk, hasta olarak hastanede bulunma gibi sebeplerle konuttan uzak kalma halinde “terk”ten söz edilemez. Yine hakim kararıyla ayrı yaşamaya hak kazanmış eşe karşı açılmış “terk”e dayalı boşanma davası kabul edilmeyecektir.

Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hakim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda, terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi durumunda doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar, gerektiğinde, ilan yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe boşanma davası açılamaz.

Aile Mahkemesi hakimi, ihtar kararının yasal unsurları taşıyıp taşımadığını re’sen gözetecektir.

Terk eden davalı tam kusurlu sayılacağı için, lehine yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminat kararı verilemez.

Akıl Hastalığı

Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez duruma gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla, diğer eş boşanma davası açabilir.

Akıl hastalığına dayalı boşanma nedeni, nisbi bir boşanma nedeni olduğundan; bu nedene dayalı açılan boşanma davasında, sadece akıl hastalığının olduğunun, akıl hastalığının iyileşmesinin mümkün olmadığının resmi sağlık raporuyla ispatı yeterli değildir, ayrıca ortak hayatın çekilmez olduğunun da ispatı gerekmektedir.

Akıl hastalığına dayanana boşanma davasında, davalının hukuki ehliyetinin vesayet makamı tarafından tespitinin sonucunun beklenmesi gerekmektedir. Davalının akıl hastası olduğunun tespiti halinde, davalıya vasi atanacak ve vasinin huzurunda yargılama yapılacaktır.

Evlilik Birliğinin Sarsılması

Evlilik birliğinin sarsılmasına dayalı boşanma nedeni, halk arasında şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma olarak bilinmektedir. Bu boşanma nedenine dayalı davanın kabul edilebilmesi için evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması ve davacının ağır kusurlu olmaması gerekir.

Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Bu durumlarda, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber, bu itiraz hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa, boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı açılan boşanma davasında, tarafların kusur oranlarının tespiti hem davanın reddi/kabulü, hem nafaka/tazminat konularının belirlenmesinde çok önemlidir.

Tarafların eşit kusurlu olduğu veya davalının ağır kusurlu olduğu durumlarda mahkemece boşanmaya karar verilecektir.

Tarafların boşanmayı gerektirir kusuru olmadığında ya da davacının kusuru daha ağır olduğunda davanın reddine karar verilir.

Eşit kusurlu veya az kusurlu eş lehine yoksulluk nafakası takdir edilebilir. Ayrıca maddi manevi tazminat sadece daha az kusurlu eş lehine takdir edilebilir.

 

Anlaşmalı Boşanma Davası

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi durumunda, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Anlaşmalı boşanma davasında kusur araştırması yapılmaz.

Anlaşmalı boşanma davasında boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Taraflar yazılı bir protokol (boşanma protokolü) sunsalar dahi, tarafların hakim önünde bizzat protokoldeki hususlarda anlaştıklarını dile getirmeler gerekmektedir.

Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü durumunda, boşanmaya karar verilir. Bu durumda, tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz. Bu davalara, anlaşmalı boşanma davası denir.

Tarafların ancak boşanma ve ferilerinin hepsi konusunda anlaşmaları halinde, anlaşmalı boşanma davası söz konusu olabilecektir. Tek bir konuda, örneğin velayet konusunda, anlaşamadıkları durumda anlaşmalı boşanma davası çekişmeli boşanma davasına dönüşecektir. Bu durumda da, hakim taraflardan delillerini bildirmelerini ister. Tarafların bildirdiği delillere göre yargılamayı yapar ve davanın kabulüne ya da reddine karar verir.

Anlaşmalı boşanma davasında mal paylaşımı konusunda detaylı bilgiyi, linkini verdiğimiz ilgili yazıda okuyabilirsiniz.

 

Boşanma Davasının Reddinde Tekrar Dava Açılması

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi durumunda, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa, evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

Önceki dava, feragat nedeniyle reddedilmiş ise ve üç yıl içinde ortak hayat kurulamamışsa yine boşanmaya karar verilecektir.

Bu boşanma sebebi de mutlaktır, yukarıda sayılan koşullar gerçekleştiğinde boşanmaya karar verilir, ayrıca evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı araştırılması yapılmaz.

Boşanma davasının reddi sonrası ortak hayat kurulamaması nedeniyle açılacak davada boşanma kararı verilmesi için, kusur oranları da önemli değildir. Bu durumda açılmış olan bir boşanma davasında boşanma nedenine bağlı kusur oranı, yoksulluk nafakası ve maddi/manevi tazminatların belirlenmesi açısından önemlidir.

   

Boşanma Davasında Hakim Tarafından Alınabilecek Geçici Önlemler

Boşanma davası veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.

 

Boşanma Davasında Ayrılık Kararı Verilmesi

Boşanma sebebi ispatlanmış olursa,  hakim  boşanmaya veya ayrılığa karar verir. Boşanma sebeplerinin varlığı kanıtlansa bile hakim, tarafların ortak hayatı tekrar kurabileceklerine kanaat getirmiş ise boşanma yerine ayrılık kararı verebilir. Dava sadece ayrılığa ilişkinse, boşanmaya karar verilemez.

Ayrılığa, bir yıldan üç yıla kadar bir süre için karar verilebilir. Bu süre, ayrılık kararının kesinleşmesiyle işlemeye başlar. Süre bitince, ayrılık durumu kendiliğinden sona erer. Bu sürenin sonunda ortak hayat yeniden kurulmamışsa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Boşanmanın sonuçları düzenlenirken, ilk davada ispatlanmış olan olaylar ve ayrılık süresinde ortaya çıkan durumlar göz önünde tutulur.

 

Boşanan Kadının Soyadı

Boşanma davasının boşanmayla sonuçlanması durumunda kadın, evlenme ile kazandığı kişisel durumunu korur; ancak, evlenmeden önceki soyadını yeniden alır.

Kadın, evlenmeden önce dul olması durumunda, hakimden bekarlık soyadını taşımasına izin verilmesini isteyebilir.

Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hakim, kocasının soyadını taşımasına izin verir. Koca, koşulların değişmesi durumunda bu iznin kaldırılmasını isteyebilir.

 

Boşanma Davası Yargıtay Kararları (İçtihatları)

Anlaşmalı Boşanma Davası

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Sebebiyle Boşanma Davası Yargıtay Kararı

Davalı-karşı davacı kadın tarafından açılan evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) hukuki sebebine dayalı dava, ilk derece mahkemesince tarafların davadan sonra ortak hanede yaşadıkları, kadın tarafından evlilik birliği yükümlülüklerinin yerine getirildiği, evlilik birliğinin yaklaşık 35 yıldır devam ettiği gerekçesiyle reddedilmiş, istinaf başvurusu üzerine, incelemeyi yapan bölge adliye mahkemesince kadının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiş, davalı-karşı davacı kadın tarafından temyiz talebinde bulunulmuştur.

Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davacı-karşı davalı erkeğin, birlik görevlerini ihmal ettiği, aynı evde yatakları ve odaları ayırdığı, güven sarsıcı davrandığı anlaşılmaktadır. Davadan sonra ortak hayatın yeniden kurulduğuna yönelik dosya kapsamında yeterli delil de bulunmamaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-karşı davacı kadın dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/6387 E., 2019/12798 K)

 

 

Taraflarca evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak karşılıklı boşanma davaları ikame edilmiş, ilk derece mahkemesince boşanmaya sebebiyet veren olaylarda, kadın eşin kusursuz, erkek eşin ise tam kusurlu olduğu kabul edilerek; erkeğin davasının reddine, kadının davasının kabulü ile boşanma davası ve fer’ilerine ilişkin hüküm kurulmuştur. İlk derece mahkemesinin bu kararı taraflarca istinaf edilmiş, bölge adliye mahkemesince yapılan yargılamada “İlk derece mahkemesince, davalı erkeğe kusur olarak yüklenen ortak çocuklara sürekli şiddet uyguladığı, davacı ve çocuklara hakaret ettiği vakıalarına davacı kadın tarafından dayanılmadığı” gerekçesiyle kadının davasının reddine karar verilmiştir.

Somut olaya göre, erkeğin açmış olduğu ve eldeki dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilen, ilk derece mahkemesinin 2017/233 esas sayılı boşanma davasına karşı, kadının süresinde olan 24.07.2017 tarihli cevap dilekçesinde “İlk derece mahkemesince, davalı erkeğe kusur olarak yüklenen müşterek çocuklara sürekli şiddet uyguladığı, davacı ve çocuklara hakaret ettiği” vakıalarına davacı kadın tarafından dayanıldığı anlaşılmıştır. Evlilik birliği sona erinceye kadar; herhangi bir sebeple açılmış bulunan boşanma davalarında taraflara yüklenen tüm kusurlar, birlikte değerlendirilip, tarafların kusur oranlarının bir kez belirlenmesi ve belirlenen bu orana göre boşanma ve varsa boşanmanın fer’i niteliğindeki talepler yönünden hüküm kurulması gerekir.

O halde, her iki mahkemece de kabul edilen ve gerçekleşen olaylara göre, erkeğin “Ortak çocuklara fiziksel şiddet uygulayıp, eş ve çocuklarına hakaret ettiği” anlaşılmıştır. Dosyaya yansıyan olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olup, Yasanın 166/1.maddesinde yer alan boşanma koşullarının oluştuğu dikkate alınarak davacı kadının davasının kabulü gerekirken, reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/3480 E., 2019/11418 K)

Zina Sebebiyle Boşanma Davası Yargıtay Kararı

Dava zina (TMK m. 161) hukuksal sebebine dayalı boşanma davasıdır. Bölge adliye mahkemesince davacı kadının zina (TMK m.161) hukuksal sebebine dayalı boşanma talebinin reddine karar verilmiş ise de; toplanan delillerden, davacı kadının dayandığı ve davalı erkek tarafından inkar edilmeyen, erkeğin başka kadınla birlikte, banyoda yarı çıplak vaziyette çekildiği ve samimi durumda oldukları anlaşılan fotoğrafının bulunduğu ve tanık beyanından erkeğin başka kadının yanında yaklaşık 10 gün süreyle kaldığı anlaşılmaktadır.

Bölge adliye mahkemesince davalı erkeğin güven sarsıcı davranışlarda bulunduğunun sabit olduğu kabul edilmiş ise de; erkeğin başka kadınla uygunsuz fotoğrafının olması ve başka kadınla birlikte yaşaması, cinsel ilişkinin güçlü karineyle yaşandığına ve dolayısıyla zinanın varlığına delalet eder. Bu durumda erkeğin zinası ispatlanmış olup Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesi koşulları oluşmuştur. Gerçekleşen bu durum karşısında tarafların zina (TMK m. 161) hukuki sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davacı kadının zina (TMK m. 161) hukuksal sebebine dayalı boşanma talebinin reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/4012 E., 2019/12142 K)

 

Mahkemece davacı erkeğin zina (TMK.m.161) hukuksal sebebine dayalı boşanma talebinin reddine karar verilmiş ise de toplanan delillerden, davalı kadının ortak konuttan ayrılarak bir süre bir başka erkekle birlikte yaşadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece de kadının sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı sabit kabul edilmiştir. Kadının, bir başka erkekle birlikte yaşaması zinanın varlığına delalet eder. Bu durumda kadının zinası ispatlanmış olup Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesi koşulları oluşmuştur. Gerçekleşen bu durum karşısında tarafların zina hukuki (TMK m. 161) sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davacının zina (TMK m. 161) hukuksal sebebine dayalı boşanma talebinin reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/1740 E., 2019/8744 K)

Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme Sebebiyle Boşanma Davası Yargıtay Kararı

Dava, Türk Medeni Kanununun 163. maddesinde yer alan suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme hukuksal sebebine dayalı boşanma istemine ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 163. maddesi hükmüne göre boşanma kararı verebilmek için suç teşkil eden eylemin evlendikten sonra işlenmiş olması gerekir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden tarafların davalının işlediği suç tarihinden sonra evlendikleri anlaşılmaktadır. Bu halde Türk Medeni Kanununun 163. maddesine dayalı boşanma kararı verilebilmesi için gerekli olan “işlenen suç nedeniyle diğer eş için birlikte yaşamanın beklenemez hale gelmesi” koşulu gerçekleşmediğinden davacının davasının reddine karar vermek gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Davalı erkeğin eşya talebi yönünden usulüne uygun şekilde açılmış bir karşı davası bulunmamaktadır. Sonradan, nisbi karar harcının ikmal edilmesi de cevap dilekçesini karşı dava haline getirmez. O halde, erkeğin karşı davası varmış gibi karşı davasının reddine dair hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/20524 E., 2018/8173 K)

 

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davalı erkeğin davacı kadının ilk evliliğinden olan kızı ile cinsel ilişki yaşadığı ve bu eyleminin TMK’nun 163. maddesinde geçen haysiyetsiz hayat sürme niteliğinde olduğu, bu nedenle mahkemece TMK’nun 163. maddesine göre verilen boşanma kararında bir isabetsizliğin olmadığının anlaşılmasına göre davalı erkeğin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

Dava münhasıran TMK’nun 163. maddesine dayalı olarak açılmıştır. Davacı kadın 21/04/2016 tarihli duruşmada sözlü yargılamaya geçildikten sonra sözlü olarak “dava dilekçesinde belirttiği boşanma sebebine ek olarak zina ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal nedenine dayanarak bu hususlarda da boşanmalarına karar verilmesini” talep etmiştir. Mahkemece davacı kadının ıslah talebi kabul edilmiş ve tarafların TMK’nun 161 ve 163. maddelerine göre boşanmalarına karar verilmiştir. Davacı kadının ıslah talebi tahkikat bitirildikten sonra yapılmakla ıslah işlemi zamanında yapılmamıştır. Bu durumda ıslah isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde TMK’nun 161. maddesine uyarınca da tarafların boşanmalarına karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/14732 E., 2018/4831 K)

Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Sebebiyle Boşanma Davası Yargıtay Kararı

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı-karşı davacı kadının karşı davası yönünden Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesi (pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış nedeniyle) uyarınca boşanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere, boşanma geçerli olarak kurulmuş bir evliliğin sonradan ortaya çıkan ve yasada öngörülen bazı sebeplerle mahkeme kararıyla sona erdirilmesinin istenmesidir.

Türk Medeni Kanunu, boşanma sebeplerini 161-166 arasındaki altı maddede düzenlemiştir. Bu sebepler konularına, kanunda özel olarak düzenlenip düzenlenmediklerine göre “özel-genel boşanma sebepleri” ve evlilik üzerindeki etkilerine, evlilik birliğini çekilmez hâle getirip getirmediklerine göre “mutlak-nispi boşanma sebepleri” olarak sınıflandırılabilirler.

Zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme veya haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığı belirli olgulara dayandıklarından özel boşanma sebeplerini oluştururlar ve sınırlı sayıdadırlar. Buna karşılık, evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1,2) ile eşlerin anlaşması (m. 166/3) ve fiili ayrılık (m. 166/4) ise belli bir olguyu göstermeyen ve önceden belirlenemeyen nitelikte olduklarından genel boşanma nedenlerini oluştururlar (Gençcan, Ö: Boşanma Tazminat ve Nafaka Hukuku, Ankara 2017, s. 120-121).

Diğer yandan, bir olay evlilik ilişkisi üzerindeki etkisine bakılmaksızın boşanma hakkını verebiliyorsa, mutlak boşanma sebebinden; boşanma sebebi olarak gösterilen olgunun açılmış davada ispat edilmesi boşanma kararı verilmesi için yeterli değilse nispi boşanma sebebinden söz edilir. Nispi boşanma sebeplerinde ispat edilen olgu veya olayın diğer eş için ortak hayatı çekilmez hâle getirip getirmediğinin de hâkimce araştırılması gerekir (Gençcan, s.121; Akıntürk, T./Ateş, D: Türk Medeni Hukuku Aile Hukuku, İkinci Cilt, Ocak 2019, s. 244-245).

Bu genel açıklamalar sonrası uyuşmazlığın çözümü için “özel bir boşanma sebebi” olarak kanunda sayılan “hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış” başlıklı TMK’nın 162. maddesinin incelenmesi gerekmektedir. Hükme göre; “Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur”.

Görüldüğü üzere, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranışın gerçekleşmesi ile hâkim tarafından evlilik birliğinin çekilmez hâle gelip gelmediği şartını araştırmaya gerek kalmaksızın, boşanma kararı verilebilecektir. Başka bir deyişle TMK’nın 162. maddesi mutlak bir boşanma sebebi olup bu maddenin üç ayrı boşanma sebebi saydığı söylenebilir.

Şöyle ki, madde metninde geçen “hayata kast” ifadesi ile eşini öldürme girişiminde bulunmak, onu intihara zorlamak gibi eşlerden biri tarafından diğerinin hayatına karşı yapılmış acı sonuç doğuran davranışlar kastedilmektedir (Akıntürk/Ateş, s. 249; Dural, M./Öğüz, T./Gümüş, M.A: Türk Özel Hukuku, Cilt III, Aile Hukuku, Şubat 2019, s.110).

“Pek kötü davranış”; eşlerden birinin diğerine uyguladığı, vücut bütünlüğünü, bedensel veya ruhsal sağlığını bozucu ya da tehlikeye düşürücü davranışlardır. Dövme ve fiziksel şiddet uygulama, evden kovma, aç bırakma, anormal cinsel ilişkiye zorlama gibi davranışlar pek kötü davranışa örnek olarak gösterilebilir. İşlenen fiilin devamlılık arzetmesi zorunlu olmamakla birlikte pek kötü davranış eyleminin zülüm ve işkence boyutunda olması gerekmektedir (Gençcan, s.184).

Eski Medeni Kanunu’nda yer almayan ancak 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda düzenlenen “onur kırıcı davranış” ise, eşlerden birinin diğerine hakaret etmek, onu küçük düşürmek amacıyla yaptığı saldırıdır (Dural/Öğüz/Gümüş: Türk Özel Hukuku, Cilt III, Aile Hukuku, Şubat 2019, s.111). Ayrıca her türlü onur kırıcı davranış değil, ağır derecede onur kırıcı bir davranışın boşanma sebebi sayıldığı da bilinmelidir.

Hemen belirtilmelidir ki, diğer eşin hayatına kast eden veya pek kötü ya da onur kırıcı davranışta bulunan eşin bunu kasten işlemesi ve ayırt etme gücünün bulunması gerekmektedir.

Madde de sayılan her üç neden için de, kusursuz olan eşin dava hakkı iki hâlde düşer. Bunlardan biri kusursuz eşin, hayatına kastetmiş veya kendisine pek kötü veya onur kırıcı davranışta bulunmuş olan eşini affetmesi; diğeri ise altı aylık ve beş yıllık hak düşürücü sürelerin geçirilmiş olmasıdır.

Somut olaya gelindiğinde; erkek tarafından TMK’nın 166/1. maddesine dayalı olarak 21.06.2012 tarihinde genel sebebe dayalı boşanma davası açıldığı, buna karşılık kadının da 27.07.2012 tarihinde TMK’nın 162. maddesinde belirtilen özel sebebe dayalı boşanma davası açtığı, her iki tarafın temyizi üzerine Özel Dairece davalı-karşı davacı kadının davasının kabulü gerektiğine dair bozma kararı verildiği ve tarafların bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda direnme konusu uyuşmazlığın kapsamı davalı-karşı davacı kadının davası ile sınırlıdır.

Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında, tarafların fiilen ayrı yaşamaya başladığı dönemde davacı-karşı davalı erkeğin ortak çocuk Yağmur’u görmek için müşterek haneye gittiği, kapının girişinde tarafların tartışmaya başladıkları, karşılıklı itiş kakış yaşandığı, erkeğin içeri girip eşini yatak odasına götürerek koluna vurduğu, saçını çektiği ve tanık ifadesine göre erkek eşin elinde bir yumak saç kaldığı, bu olay nedeniyle Silifke Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/1276 E., 2013/198 K. sayılı dosyasında tarafların yargılanarak ceza aldığı, bu olaydan iki gün sonra da davalı-karşı davacı kadının boşanma davası açtığı, diğer yandan erkeğin eşini etrafta “ahlâksız, içkici” gibi sözlerle kötülediği tüm dosya kapsamı ile sabittir. Davalı-karşı davacı kadının ceza dosyasına konu fiziksel şiddet eylemi nedeniyle eşini affettiğine dair herhangi bir delil de bulunmamaktadır.

O hâlde, davacı-karşı davalı erkeğin eşine fiziksel şiddet uygulaması ve sarf ettiği hakaret sözcükleri dikkate alındığında bu eylemlerin onur kırıcı davranış sayılacağı, dolayısıyla TMK’nın 162. maddesinde belirtilen koşulların oluştuğu ve kadın eşin karşı davasının kabulü gerektiği belirgindir.

Açıklanan nedenlerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu)

 

Yukarıdaki başlıklar altında ve aşağıda linkleri verilen ilgili diğer yazılarımızda da anlatıldığı üzere, boşanma davası ciddi emek, araştırma, inceleme ve hukuki/teknik bilgi gerektiren bir konudur. Boşanma ve boşanma ile birlikte ve sonrasında gündeme gelecek velayet, tazminat, nafaka, mal paylaşımı gibi konularda hak kayıpları yaşamamak için, boşanma davası alanında deneyimli bir avukatın hukuki yardımına başvurmanız önerilmektedir.